COP29, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de kritik bir dönemde gerçekleşiyor. ABD başkanlık seçimlerini kazanan Donald Trump’ın, göreve geldiğinde ABD’yi Paris İklim Anlaşması’ndan çıkarma olasılığı zirveye gölge düşürüyor. Trump’ın politikaları nedeniyle ABD’nin anlaşmadan çekilme olasılığı, dünya genelinde iklim eylemlerine büyük bir darbe olarak değerlendiriliyor. 2015’te imzalanan bu anlaşma, küresel ısınmayı 3°C’nin altına çekmek için kritik bir yapı taşı olarak kabul ediliyor.
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Almanya Şansölyesi Olaf Scholz gibi birçok Avrupalı liderin zirveye katılmayacağı açıklandı. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, zirvenin zorlu geçeceğini belirtirken, ABD’nin muhtemel çekilmesinin diğer ülkelerin taahhütlerini zorlayabileceği yorumları yapılıyor. Diğer yandan, Brezilya lideri Lula da zirvede yer almayacak. Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, ülkesindeki sel felaketleri nedeniyle katılımını iptal etti.
Paris Anlaşması ve Finansal Sıkıntılar
Paris Anlaşması’nın temel hedefi, küresel ısınmayı 2°C ile sınırlamak ve hatta mümkünse 1,5°C’ye kadar indirmek. Ancak 2024 yılı, birçok ülke için aşırı yağışlar ve iklim felaketleriyle geçerken, bu hedeflere ulaşmanın kolay olmayacağı görülüyor. Gelişmekte olan ülkelerden oluşan G77+Çin bloğunun başkanı Adonia Ayebare, iklim finansmanı konusunda zorlu müzakereler beklediklerini belirtiyor. Bu blok, gelişmiş ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelede daha fazla katkı sunmasını talep ediyor.
2009’da Kopenhag’daki COP15’te gelişmiş ülkeler, 2020’ye kadar yıllık 100 milyar dolar yardım sağlama sözü vermişti. Ancak bu taahhüt, büyük ölçüde kredilere dayandığı ve hibe desteği az olduğu için eleştiriliyor. Gelişmekte olan ülkeler, iklimle ilgili projeleri finanse etmek için daha fazla hibe ve düşük faizli kredi talep ediyor. Örneğin, Afrika ülkeleri, yıllık 1,3 trilyon dolar gibi büyük bir meblağın iklim krizine karşı mücadelede kullanılması gerektiğini savunuyor.
En Az Gelişmiş Ülkelerin (EAGÜ) Beklentileri
Bakü’deki zirvede en fazla etkilenen ülkeler arasında yer alan EAGÜ grubunun sözcüsü olan Malawi, iklim değişikliğinden en çok zarar görenler arasında bulunuyor. Bu grup, iklim değişikliğinden doğrudan etkilenen, çoğu Afrika ve Asya’da bulunan 46 ülkeyi kapsıyor. EAGÜ ülkeleri, gelişmiş ülkelerden iklim felaketlerinin yol açtığı kayıp ve zararların karşılanması için daha fazla yardım talep ediyor. İklim finansmanı, gelişmekte olan ülkelerin iklim krizine uyum sağlaması ve kayıplarını telafi etmesi için hayati bir öneme sahip.
Bu ülkeler, iklim finansmanının adil bir şekilde dağıtılması ve ihtiyaç duyulan yardımların hibeler şeklinde yapılması gerektiğini savunuyor. Malawi Çevre Bakanlığı yetkilisi Yamikani Idriss, “Borç değil, hibe istiyoruz. İklim değişikliğinin tarihi sorumluluğunu üstlenen gelişmiş ülkeler, bize daha fazla destek sağlamalı” diyerek bu taleplerini yineliyor. Ayrıca, yardımların doğrudan yerel yönetimlere aktarılmasının, bölgesel önceliklere göre daha etkin kullanılabileceği vurgulanıyor.
Yeni Finansman Hedefleri ve Tartışmalar
Bakü’deki COP29’da, 2020 sonrası için belirlenen 100 milyar dolarlık iklim fonunun artırılması konusu öncelikli olacak. Çeşitli raporlar, dünya çapında iklim finansmanı ihtiyacının 2030’dan itibaren yıllık 10 trilyon doları bulacağını öngörüyor. Ancak gelişmiş ülkelerdeki ekonomik sıkıntılar, bu yardımları artırma kararlarını zorlaştırıyor. Birçok gelişmiş ülke, Çin ve Körfez ülkeleri gibi ekonomik olarak güçlü ülkelerin de bu finansmana katkıda bulunması gerektiğini savunuyor. Çin gibi ülkeler ise bağlayıcı herhangi bir anlaşmaya katılmak istemediklerini belirtiyor.
Finansal desteklerin nasıl dağıtılacağı ve “kayıp ve zarar” fonunun oluşturulması gibi konular, Bakü’deki müzakerelerde önemli başlıklar arasında yer alıyor. BM İklim Yetkilisi Simon Stiell, yardım fonlarının önemli bir kısmının hibe ve düşük faizli krediler olarak sunulması gerektiğini ifade ederken, Idriss de sürecin daha şeffaf ve ihtiyaca uygun hale getirilmesi gerektiğini vurguluyor.
Gelişmekte Olan Ülkelerin Çağrısı
İklim kriziyle mücadelede gelişmekte olan ülkelerin sesi, Bakü’de bir kez daha duyuluyor. Bu ülkeler, iklim finansmanının adil bir şekilde sağlanması, kredilerin yerine hibe verilmesi ve kayıpların karşılanması gibi talepleriyle dikkat çekiyor. Gelişmiş ülkelerin tarihsel sorumluluğuna atıfta bulunan Idriss, “Geçmişin hatalarını düzeltmek onların sorumluluğundadır” diyerek, finansman konusunda net ve somut adımlar beklediklerini belirtiyor.
COP29’da bir diğer önemli tartışma ise iklim fonlarının dağıtımı. Gelişmekte olan ülkeler, fonların yerel düzeyde kullanımının daha etkin sonuçlar getireceğine inanıyor. Bu bağlamda, yerel yönetimlerin önceliklerine göre kararlar alınarak, toplulukların ihtiyaçlarına yönelik projelerin finanse edilmesi gerektiği ifade ediliyor. Idriss, “Yardımlar doğrudan ihtiyaç sahibi topluluklara ulaştırılmalı” diyerek, kaynakların en etkin şekilde kullanılmasının önemine vurgu yapıyor.
İklim Adaleti ve Uluslararası Dayanışma
COP29, sadece iklim taahhütlerini yeniden gözden geçirme değil, aynı zamanda uluslararası dayanışma ve iklim adaleti konularını da masaya yatırma fırsatı sunuyor. İklim krizinden en fazla etkilenen ülkeler, tarihi sorumluluğa sahip gelişmiş ülkelerin daha fazla katkıda bulunmasını talep ediyor. Bakü’deki zirvede gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki bu finansman uçurumunu kapatma çabaları dikkatle izleniyor. İklim adaletine yönelik alınacak kararlar, dünyanın geleceği için kritik bir adım olarak değerlendiriliyor.
Bakü’deki COP29 Zirvesi, iklim değişikliğiyle mücadelede kritik bir dönemeç olarak görülüyor. Trump’ın olası Paris Anlaşması’ndan çekilme hamlesi, zirveye katılan liderler üzerinde büyük bir baskı yaratıyor. Gelişmekte olan ülkelerin yardım talepleri ve iklim finansmanının adil dağılımı gibi konular, bu zirvede belirleyici rol oynayacak. İklim krizinin etkilerini azaltma çabaları devam ederken, küresel iş birliğine duyulan ihtiyaç her zamankinden daha güçlü şekilde hissediliyor.